Tag Archives: NEZİR İÇGÖREN

Döngüsel Bir Roman – Nezir İçgören

Nezir İçgören’in romanı Hiç Yoktan İyidir hakkında

Nezir İçgören’in romanı Hiç Yoktan İyidir’i tanımlamak için uygun olabilecek seçenekleri romanın anlatıcısına öykünerek sıralamak mümkün: a) Bir Asmalımescit (ya da Beyoğlu) romanı. b) Bir polisiye-gerilim romanı. c) Postmodern bir metin. d) Hepsi ve fazlası. e) Hiçbiri.

“Ben öldüm…” cümlesiyle başlayan Hiç Yoktan İyidir sürükleyici bir roman. Nezir İçgören’in anlatıcı-kahramanı başından geçenleri, tanık olduklarını ve kurguladıklarını (bu sonuncu öncekileri de içeriyor olabilir, ya da şöyle demeli: ‘kurgulandıklarını’) ironik bir dille anlatıyor. Satır aralarında ansızın karşımıza çıkan bir ironi bu; başka bir söylemin (bilimin, sanatın, argonun…) deyişleri, kipleri ya da dağarcığı, romandaki ayrıntılar, mekânlar, nesneler vs. anlatılırken kullanılıyor. Söylemlerdeki bu geçişlilik romanın geneline hâkim olan bir üslup yaratıyor. Bu ironik üslup, anlatıcının olup bitenlerle kendi arasına koyduğu (bazı telaş anlarında yiter gibi olan, ama çoğu zaman korunan) mesafenin de bir ifadesi. Böyle bir ruh durumu var anlatıcının; çoğu zaman olan biteni tevekkülle karşılayan, dur bakalım şimdi ne olacak diyen bir mesafeden bakıyor. Anlatıcının üslubu bu ruh durumunun okura sirayetini de sağlıyor. Olan bitene şaşırmaktan, nasıl oldu bu diye sormak yerine, hikâye nereye bağlanacak sorusuyla meşgul oluyoruz.

Romanın ironisi sadece bundan kaynaklanmıyor; anlatıcının anlattıkları ile kurguladıklarının arasındaki sınırın ihlali de romana ayrı bir boyut katıyor. Kurmaca ile gerçeklik arasındaki geçişlilik, gerçeklik dediğimiz şeyin de kurmaca olduğunu hatırlatıyor. Yine de Hiç Yoktan İyidir hakkında bir şeyler söylerken üst-kurma- cadan, yani yazarın-anlatıcının kendisinin ya da yazma sürecinin de kurmacanın parçası olduğu bir metinden söz etmek çok doğru olmaz. Bunun yerine romanın döngüselliğinden söz edilebilir. Anlatıcının başından geçenler ile kurguladıkları, başlangıç ile bitişin birbirine bağlanmasıyla oluşan bir çemberi andırırcasına birbirine bağlanıyor. Çemberde baştan ve sondan söz etmek imkânsızdır; Hiç Yoktan İyidir‘de de kurgulanandan ve kurgulayandan söz etmek çok kolay değil. Dolayısıyla, çok derinlerde ‘başlangıç’ ile ‘bitiş’in izafiliğini anlatan bir roman olarak da tanımlamak mümkün Hiç Yoktan İyidir’i.

Buraya kadar vurguladıklarım, kullandığım kurmaca, üst-kurmaca, döngüsellik, ironik mesafe gibi kavramlar Nezir İçgören’in romanının zor ve karmaşık bir metin olduğu yanılsamasına yol açmasın. Romanın kişileri de oldukça zengin bir çeşitlilik gösteriyor. Romanın anlatıcı-kahramanı Asmalımescit’teki eski bir apartman dairesini kiralayan bir ressam. Öbür kahramanların çoğu da bu dairenin odalarını ondan kiralayanlar. Anlatıcının, “Laz fıkrası kaçkını beş benzemez” olarak adlandırdığı bu kiracıların arasında genç kızlara özel ders veren bir lezbiyen, bir Rus fahişe, üçüncü kuşaktan Almancılar, bir taraftar topluluğun önderi, şifalı bitkilerle uğraşan biri, bir yüksek lisans öğrencisi gibi farklı statülerdeki insanlar bulunuyor. Kiracıların yanı sıra, apartmanın kapıcısı, Asmalımescit esnafı, anlatıcının kendisi gibi ressam olan sanat çevrelerinden insanlar da, romanın ana hikâyesine eklenen yan hikâyeleriyle, zengin ve renkli bir karakterler toplamı oluşturuyor. Kuşkusuz, anlatıcının kurguladığı metnin içerisindeki emniyetçilerden, istihbaratçılardan ve onların peşinde olduklarından oluşan karakterleri de bu toplama eklemek gerek. Anlatıcının kurguladığı metin, suçlu kim, kim yaptı, yakalanacaklar mı, neler olacak gibi sorular kadar bu metnin kahramanlarının yaşantılarının da öne çıktığı bir hikâye. Romanın ana hikâyesindeki ayrıntı zenginliği ve ironi bu metinde de mevcut. Yukarıda sözünü ettiğim geçişliliği kolaylaştıran da sanırım bu benzerlik. Gerek ana hikâye, gerekse anlatıcının kurguladığı metinde anlatılanlar aynı zamanda günümüz İstanbul’unun farklı bir kesiminin portresini sunuyor. Romanın mekânını bohem hayatı ile suç dünyasının kesişim kümesi olarak tanımlamak mümkün. Buna ‘Beyoğlu’nun arka sokakları’ da denebilir.

Romanın kahramanlarından biri, babasının şu sözlerini aktarır: “‘Dikkat’ derdi, ‘bu bize yaşamın verdiği en önemli bağ. (…) Hayatta kalabilmek için elimizdeki tek silah dikkatimiz.’” Hiç Yoktan İyidir’i okurken de dikkatli olmak gerekiyor. Romanın sürükleyici ve ironik yapısı kimi ayrıntıların gözden yitmesine yol açabilir; bunların önemi romandaki düğümlerin çözüldüğü (belki de çözülmeyip üst üste yeni düğümler atıldığı) sonuç bölümünde ortaya çıkıyor. Sonun başa bağlanmasından ve döngüsellikten söz etmiştim. Hiç Yoktan İyidir başka bir anlamda da ‘son’u ‘baş’a bağlıyor; bitirdiğimiz anda yeniden başa dönüp dikkatimizden kaçanları yakalamaya çalışmak gerekiyor.

Radikal Kitap, 28 Mayıs 2010

Yorum bırakın

Filed under Kitap